Demokratik ve Sosyal Hukuk Devleti olmanın en önemli göstergelerinden biri de örgütlenme özgürlüğüdür. Çağımız örgütlü toplum çağıdır. Ancak örgütlü toplumların sesi duyulmaktadır. Onun için "hak verilmez alınır" deniyor ve yine; hak, haklı olana değil, güçlü olana veriliyor. Örgütlü topluluk sayıca az da olsa örgütsüz çoğunluğa hükmediyor ve onu idare ediyor. Çağdaş demokrasi, her şeyi devletten bekleme anlayışı yerine, hukuk dahilinde haklarını arayarak, bilinçli örgütlenmeyi, daha değişik ifade ile sivil toplum örgütlerini kurmayı gerektiriyor.
Minber ve kürsülerden "Birlikten kuvvet doğar", "Allah'ın Rahmeti cemaat üzerindedir", "Allah'ın dinine birlikte sarılın ve ayrılığa düşmeyin" vb. söylediğimiz mutlak doğruları önce bizim yapmamız gerektiğine inanıyoruz. Aksi halde "Yapmadıklarımızı niye söylüyoruz" ilahi sualine muhatap oluruz. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığının ve din hizmetlerinin devlet eliyle verilip verilmemesinin tartışıldığı ortamda sessiz kalmamız doğru değildir.
Siyasi literatürümüzde meselelerin çözümünde "Taşın altına elin sokulması" gereğinden söz edilir. Başta kendi sorunlarımız olmak üzere ülke ve toplum sorunlarının çözümü için elimizi taşın altına birlikte koymamız lazım. Bu pasif değil, aktif vatandaş olmak demektir.
Burada bir gerçeğin altını birlikte çizelim: Ülke ve toplum sorunlarıyla ilgilenmeyen insan zararsız değil, yararsız insandır. Biz din görevlilerinin yararlı insan olduklarını, ülkeyi ve milleti herkes gibi, hatta daha çok sevdiklerini aydın ve önder olduklarını iddia ediyoruz.